Tankut,
Gönül. Bir Başkentin İmarı, Ankara: 1929–1939. İstanbul: Anahtar
Kitaplar, 1993, 283 s.
ÖZET
Bir Başkentin
İmarı, Ankara: 1929–1939
Gönül Tankut (1932–2005), Bir Başkentin İmarı, Ankara: 1929–1939 adlı kitabında Osmanlı
İmparatorluğu’nun yıkılmasının ardından başkent olarak seçilen Ankara’nın
1929–1939 yılları arasındaki kentsel yapılaşmasını ele alıyor. Ankara’nın
kentsel gelişimi ile Türkiye’nin siyasal yaşam grafiğinin paralellikler
gösterdiğini ileri süren Tankut (13), çalışmasında kentsel gelişimi siyasal bir
olgu olarak ele alıyor ve disiplinlerarası (siyaset bilimi ve şehir planlaması)
bir yaklaşım benimsiyor.
Bir başkent olarak Ankara, en azından kuruluş aşamasında
tamamıyla masa başında planlanmış ve kent, bu plan dâhilinde imar edilmiştir.
Bu bakımdan Ankara “Yeni bir kent olarak kurulmuş başkent”tir (15). Plan
fikrinin benimsenmesinin ardından 1927 yılında üç yabancı mimarın davet üzerine
katıldığı bir yarışma düzenlenmiş, yarışmanın sonucu 1929 yılında açıklanmış ve
dönemin ünlü şehir plancısı Prof. Hermann Jansen’in projesi ödüle hak
kazanmıştır. Jansen’in Ankara için hazırladığı kesin imar planı 1932 yılında
onaya sunularak uygulamaya başlanmıştır. Öte yandan uygulanma aşamasının başından
itibaren plandan sapmalar olmuş, 1939 yılında da Hermann Jansen görevinden
uzaklaştırılmıştır.
Tankut, kısaca özetlenen bu süreci kitabında “Giriş” ve
“Sonuç” dâhil olmak üzere beş ana bölümde inceliyor. “Giriş” bölümünde
Ankara’nın kentsel tarihçesi verilmekte, kullanılan temel kavramlar
tanımlanmakta, konuyla ilgili literatür taramasının sonuçları sunulmakta ve
çalışmada kullanılan yöntem açıklanmaktadır. “Ankara’nın Başkent Olma Süreci”
başlıklı ikinci bölümde ise, plana neden gereksinim duyulduğu, plana ilişkin
verilerin saptanması, yarışma projesinin oluşumu ve projenin nasıl seçildiği
ele alınmaktadır. “Ankara İmarının Uygulama Sorunları” başlıklı üçüncü bölümde
de planlama ve uygulama aşamasında yer alan mimarlar, teknisyenler, bürokratlar
ve özel sektör temsilcileri gibi aktörler ele alınmakta ve planın uygulanması
aşamasında yaşanan sorunlar irdelenmektedir. “Ankara İmarını Değerlendirme
Mekanizması” başlıklı dördüncü bölümde ise, “Bilgi”, “İsteklilik”, “Ekonomik
Güç” ve “Esneklik” gibi ölçütler ışığında bir tutarlılık tablosu hazırlanarak
Ankara’nın imarı ele alınan dönem açısından değerlendirilmiştir. “Sonuç”
bölümünde uygulama aşamasında yaşanan sapmalar bağlamında imar planının
başarılı ve başarısız olduğu noktalar yorumlanmaktadır. Tankut, yaşanan sürecin
mimari açıdan başarısız, ancak siyasi açıdan başarılı olduğu sonucuna
varmaktadır (272–3). Ancak araştırmacıların varılan bu sonucun da siyasi
içerimleri bulunduğunu unutmamaları gerekir.
Söz konusu döneme ilişkin hayli siyasi, tarihî , sosyolojik
çalışma bulunmaktadır, ancak Bir
Başkentin İmarı, Ankara: 1929–1939 adlı kitap bu dönemi hem şehir
planlaması hem de uygulamalara müdahale eden siyasi aktörler açısından ele
alarak disiplinlerarası bir çözümleme sunmaktadır. Tankut’un çalışması 1991
yılında Türkiye’nin prestijli ödüllerinden biri olan Yunus Nadi Ödülü’ne
“Sosyal Bilimler” dalında layık görülmüştür.
Ali Serdar
Tankut,
Gönül. Bir Başkentin İmarı, Ankara: 1929–1939. İstanbul: Anahtar
Kitaplar, 1993, 283 s.
ÖZET
Bir Başkentin
İmarı, Ankara: 1929–1939
Gönül Tankut (1932–2005), Bir Başkentin İmarı, Ankara: 1929–1939 adlı kitabında Osmanlı
İmparatorluğu’nun yıkılmasının ardından başkent olarak seçilen Ankara’nın
1929–1939 yılları arasındaki kentsel yapılaşmasını ele alıyor. Ankara’nın
kentsel gelişimi ile Türkiye’nin siyasal yaşam grafiğinin paralellikler
gösterdiğini ileri süren Tankut (13), çalışmasında kentsel gelişimi siyasal bir
olgu olarak ele alıyor ve disiplinlerarası (siyaset bilimi ve şehir planlaması)
bir yaklaşım benimsiyor.
Bir başkent olarak Ankara, en azından kuruluş aşamasında
tamamıyla masa başında planlanmış ve kent, bu plan dâhilinde imar edilmiştir.
Bu bakımdan Ankara “Yeni bir kent olarak kurulmuş başkent”tir (15). Plan
fikrinin benimsenmesinin ardından 1927 yılında üç yabancı mimarın davet üzerine
katıldığı bir yarışma düzenlenmiş, yarışmanın sonucu 1929 yılında açıklanmış ve
dönemin ünlü şehir plancısı Prof. Hermann Jansen’in projesi ödüle hak
kazanmıştır. Jansen’in Ankara için hazırladığı kesin imar planı 1932 yılında
onaya sunularak uygulamaya başlanmıştır. Öte yandan uygulanma aşamasının başından
itibaren plandan sapmalar olmuş, 1939 yılında da Hermann Jansen görevinden
uzaklaştırılmıştır.
Tankut, kısaca özetlenen bu süreci kitabında “Giriş” ve
“Sonuç” dâhil olmak üzere beş ana bölümde inceliyor. “Giriş” bölümünde
Ankara’nın kentsel tarihçesi verilmekte, kullanılan temel kavramlar
tanımlanmakta, konuyla ilgili literatür taramasının sonuçları sunulmakta ve
çalışmada kullanılan yöntem açıklanmaktadır. “Ankara’nın Başkent Olma Süreci”
başlıklı ikinci bölümde ise, plana neden gereksinim duyulduğu, plana ilişkin
verilerin saptanması, yarışma projesinin oluşumu ve projenin nasıl seçildiği
ele alınmaktadır. “Ankara İmarının Uygulama Sorunları” başlıklı üçüncü bölümde
de planlama ve uygulama aşamasında yer alan mimarlar, teknisyenler, bürokratlar
ve özel sektör temsilcileri gibi aktörler ele alınmakta ve planın uygulanması
aşamasında yaşanan sorunlar irdelenmektedir. “Ankara İmarını Değerlendirme
Mekanizması” başlıklı dördüncü bölümde ise, “Bilgi”, “İsteklilik”, “Ekonomik
Güç” ve “Esneklik” gibi ölçütler ışığında bir tutarlılık tablosu hazırlanarak
Ankara’nın imarı ele alınan dönem açısından değerlendirilmiştir. “Sonuç”
bölümünde uygulama aşamasında yaşanan sapmalar bağlamında imar planının
başarılı ve başarısız olduğu noktalar yorumlanmaktadır. Tankut, yaşanan sürecin
mimari açıdan başarısız, ancak siyasi açıdan başarılı olduğu sonucuna
varmaktadır (272–3). Ancak araştırmacıların varılan bu sonucun da siyasi
içerimleri bulunduğunu unutmamaları gerekir.
Söz konusu döneme ilişkin hayli siyasi, tarihî , sosyolojik
çalışma bulunmaktadır, ancak Bir
Başkentin İmarı, Ankara: 1929–1939 adlı kitap bu dönemi hem şehir
planlaması hem de uygulamalara müdahale eden siyasi aktörler açısından ele
alarak disiplinlerarası bir çözümleme sunmaktadır. Tankut’un çalışması 1991
yılında Türkiye’nin prestijli ödüllerinden biri olan Yunus Nadi Ödülü’ne
“Sosyal Bilimler” dalında layık görülmüştür.
Ali Serdar